24 Ekim 2012 Çarşamba

The Silver Devil - Teresa Denys




Kitap Adı: The Silver Devil
Yazar Adı: Teresa Denys
Türü: Tarihi Aşk Romanı, Orta Çağ
Yayınevi: Ballantine Books
Format: E-Book
Dil: İngilizce
Sayfa Sayısı: 384
Çıkış Tarihi: 1978



Uzun süredir bu kitap karşıma çıkar olmuştu. Söz konusu sahiplenici, kıskanç, alfa erkekler olunca burada ki karakter hepsini ezer geçermiş. Kızın sevgilisi sandığı adama işkence etmiş. Bir kaç gün önce okuduğum bu spoilerlar benim radarları açmaya yetti bile.

Kitaba karşı aslında ne desem bilemez haldeyim. Ne güzel, ne çirkin diyebiliyorum. Benim açımdan çok değişik bir kitap okudum. 1600'lerde ki İtalya'yı keşfetmiş oldum. Ama gelin görün ki kitap romance olan ama son anlara kadar romantik bir gıdım şey görmediğim bir hikayeye sahip. Oğlumuz deseniz ayrı bir psikopat. Şeytanın beden bulmuş hali olarak görülmesine şaşırmamak lazım. Gümüş Şeytan diyorlar ona. Saçları sarı, gözleri ise bir o kadar kara.

Kızımıza kitap boyunca yaptıklarına tuhaf bir hissizlikle okudum. Zira o kadar olaydan sonra adamdan - aslında yazardan - herşey bekler bir haldeydim. Kızımızın aslında tek suçu bir pencereden bakıp Domenico'nun - çok ilginç bir şekilde ingilizce iblis kelimesine benziyor değil mi? Var bu işte bir şey! - ilgisini çekmek olmuştu.

Konuya göre Felicia bir hancının karısının bilinmeyen biriyle gecelik ilişkisinden doğmuştur. Kimse adamın adını, sanını bilmez. Annesi o 11 yaşındayken ölene kadar aileden biri gibi bakılmıştır. Annesi öldükten sonra üvey babası ve abisi kızı köle gibi çalıştırır. Baba dediği üvey babasıda kıza ilk geceden tecavüz bile etmeye kalkar. Üvey abisi zor kurtarmıştır. Bir süre sonra üvey baba ölür ve kızımız 17 yaşındayken abisi evlenir. Kadının parasıyla abisi bir han almış ve onu işletmektedirler. Ne abi, ne karısı kızdan hoşlanırken işçi olarak çalışmaktan başka çare kalmamıştır.

Kızımız 19 yaşlarına geldiğinde günlerden bir gün savaştan dönen bölgenin Dük'ü kilisiye kutsanmak için giderken, kızımız meraktan geçen alaya bakmak için pencereden sarkar. Gözüne ise sarışın bir adam çarpar. Hemen içeri girse de akşamına adamı handa görünce şaşırmıştır. Ertesi gün uyandığında kendini gözlerini açamaz bir halde bulur. Bir kaç kere uyanıklılık ile uyku arasında gidip geldikten sonra en sonunda uyandığında gerçeği öğrenir. Dük'ün metresi olması için kaçırılmıştır.

Hastalıklı olmadığını öğrenmek için muayene yapıldıktan sonra kız hazırlanıp, kuzu gibi Dük'e sunulur. Kız yemekte metresi olması için kaçırıldığını sandığı adamın öldüğünü yerine ise o gün sokakta ve handa gördüğü adamın geçtiğini öğrenir. Adamın akşamına kıza tecavüz eder. Herkes adamın kızı bir hafta içerisinde bırakacağını beklerken, adamın amcası olan başpiskopos gelip oğlanı evlenmesi için başını yer. Kızımız bu sıra çoktan oğlanımıza aşıktır bile! Ben bunu ancak Stockholm sendromu diye adlandırabiliyorum. Velhasılı kelam bizim sadistik kahraman kızımıza evlenmeyi düşündüğü kızların resimlerini dizip, onun istediği ile evleneceğini söyler. Ama iş bu ki kız duygularını pekala iyi gizleyip biri seçer ama başpiskopos olayı örtbas edip konuyu dağıtır.

Bu olayların peşine kızımız Domenico'nun eski metresinden gerçek babasının eski dük olduğunu öğrenir. Bunun üzerine Domenico'yu yatakta ret edince oğlanımız ilk başta saygı gösteriyormuş gibi görünür. Beş gün sonra kızımızı yemekten sonra zindana götürür ve onu gardiyanının işkence görmüş halini gösterir. Kızın onu bu adama güldüğünü gördüğünü ve ona eskort ederken koluna merakla sarıldığını gördüğünce sevgilisi olduğu kanısına varmıştır. Kız bu görüntüyü görünce midesi bulanır ve sevgili olmadıklarını söyleyip adamın salı verilmesini ister. Bunun üzerine adamımız ne derse beğenirsiniz? "Burada geçirdiği sürece olanlar onu ömrü boyunca kovalayacaktır. Öldürmek ona iyilik olacaktır!" Böyle bir kalas işte kendisi.

Sonrasında ünvanın devri için merkezdeki kaleye giderler. Yoldayken bir handa Domenico'nun gayri meşru olan abisi bir hancı karısına gözünü kaptırmıştır. Odada ki diğer adamlar kadını tutarken Sandro kadına sahip olur ve bu süreçte Domenico kızımızı onları durdurmaması için tutuyordur! O anda cidden iğrendim kendisinden.

Şeytanın en sonunda evleneceği kız seçilmiştir. Kızımız ise içten içe kenara fırlatılıp atılacağı günü bekliyor ve üzülüyordur. Dük amcasına inat, nişanlısının devir teslim törenine yetişemeyeceğini iddia ederek kızımıza onun kılığına sokma planları yapmaktadır. Felicia buna itiraz eder ama Dük onu duymazdan gelir. O ara başpiskopos kızı buradan kaçırabileceğini söyler ve kızımızda safça ona inanıp o gece kaçar. Herkes Domenico'nun onun peşinden gelmeyeceğine o kadar emindir ki! O kadar gururlu adam nasıl olurda kendini kaçan metresini geri getirecek kadar düşürebilirdir ki?

Kızımız aracın durdurulupta kapıda Domenico'nun suratını görünce şaşkınlığını buyrun siz tahmin edin. Saraya getirir ve kızın tahminlerinin aksine onu gelecekteki eşi olarak törende tanıtır. Kızın kaçırılmasında parmağı olan başpiskopos harici tüm insanları idam ettirir. Sonrasında ise ona ihanet eden en yakın arkadaşına cezasını vermek için - bir zamanlarda sevgililermiş sanırım, yazarımızın çok üstü kapalı bir anlatımı var, emin olamıyorsunuz - kızımızıda alıp ava giderler. Hainin yani Peidro'nun hiç ummadığı bir anda Domenico av köpeklerini üzerine salar ve adamın canlı canlı yenilmesini izlerler.

Bu olayın üzerine adamın nişanlısının oraya varmasını beklemeden, amcasının tüm itiraz ve sinir nöbetlerine rağmen öbür kaleye dönerler. Abisini önceden gönderen Domenico, üvey annesi olan İspanyol Düşesin kaleye ordu gönderdiğini öğrenir. Bir plan oluşturmaya çalışsalarda kızımızın itirazlarına rağmen dönüşlerinin şerefine olan festivali iptal etmezler. Şafakta da İspanyollar kaleyi işgal eder. Kızımız odasına yollandığı halde erkek çocuk kılığına girip Domenico'nun yanında durur. Domenico ve bir kaç adamı son çare olarak kalenin duvarından ip sallandırıp kaçarlar. Geride sekreterini bir iş için bırakmıştır. Kızımızı ipten aşağı indirmesine yardımcı olurken sekreter ölür. Onlar için bırakılan atlardan biriyle uzaklaşan kızımız çok yakında gruba yaklaşır ve üzücü haberi verir Domenico'ya. Bu arada dükün kendisini hiç düşünmediği, bırakıp gittiği için üzüntülüdür. Bu kılıkta bir iki gün yolculuk yaptıktan sonra ahırlarda görevli kişi kimliğini farkeder ve kızı korur.

Kısa süre sonrada Domenico kızı tanır ve gerçekliğine inanamaz. Öldüğünü sanmıştır. Sekreterini gönderdiği iş ise onu bulmasıdır. Hasretlerini giderdikten sonra Domenico beraber yatmaları ve kabuslarını gidermesinde ısrarcı olur. Her zaman ki gibi kızımız kabuslar geldiğince oğlumuzu göğsüne yaslayıp teselli eder. Herkes ise Dük'ün bir oğlan çocuğuyla beraber oloduğunu sanıyordur o sıra! Neyse az gittiler, uz gittiler derken asıl yere ulaşırlar. Oğlanımız meğersem ilk üvey annesinin akrabalarından ordularını talep edip, kalesini geri alma peşindedir. Ama buranın Dük'ü umdukları gibi çıkmaz. Adam ne kadar çok kibar ve misafirperver gözükse de bir tuhaflık vardır. Domenico kızımızı metresi olarak tanıttıktan sonra işler değişmeye başlar. Odaları gösterilir. Kızımız banyo yapıp, üstünü değiştikten sonra yemek için Düklere eşlik eder. O ara Domenico durumu açıklar. Dük ise cevabını yemek sonrasına erteler.

Sonra onlara çok değerli bir şey göstereceğini söyleyip bir odaya getirir ve kutuyu Domenico'ya uzatır. İçinde ilk üvey annesi tarafından ölmesinden hemen önce gönderilmiş bir itiraf mektubu vardır. Dük ise kardeşini öldürdükten sonra ona yardım edeceğini mi sanacağını söyler. Domenico o anda hikayeyi anlatır. Üvey annesi ona aşıktır. Hamile bıraktığı bir hizmetçisini bile ona dokunduğu için varlığına katlanamadığından kadın uzaklara göndermiştir. Bir gün kilisede Domenico'ya itiraf eder aşkını. Domenico'da onunla oracıkta beraber olur ve yerde bırakıp gider. Ona göre içinde aşk olmayan bir birleşmedir bu. Önemsiz. Ertesi gün geldiğince kadını aynı yerde kanlar içinde bulur .Kadın canına kıymıştır. Topluma cinayet olarak gösterilir bu olay. Biri bile asılır bu yüzden.

Bu olaylar açıklandıktan sonra o kalenin Dük'ü tek şartla ona ordusunu vereceğini söyler. Onunla satranç oynayacaktır. Eğer o kazanırsa metresini, Domenico kazanırsa da orduyu alacaktır. Domenico sanki önemsiz bir malını verirmiş gibi bu maçı kabul eder! Kızımız derinden yaralıdır ve Domenico satrançta yenilir. Dük ise üvey kardeşine karşı hissettiği ensest duyguların doğurduğu intikam duygusuyla Domenico'nuın gözü önünde kıza sahip olmaya kalkışır. Gardiyanlarda Domenico'nun izlediğinden emin olmakla mükelleftirler. Derken Domenico onları öldürür ve son anda kızı kurtarır. Sonra bu işi Düello'yla halletmeye çalışır.

Ama Dük o kadar kafayı uçurmuştur ki, kavganın ortasında saralarından biri tutar ve kızımızı, kız kardeşi sanar. O arada uyarılan ordunun generaline Domenico durumu yumuşatarak anlatır ve kazandığını söyler. Dük'ün kız kardeşi olduğu varsayımına karşı çıkmayan kızımız adama karşı vicdan azabı duyar. Domenico generalle konuşup, onları savaşa götürebileceğini garantileyince kıza yarım saate hazırlanmasını, yola koyulacaklarını söylese de kızımız gitmeyeceğini, Dük'ün adilce kazandığını ve artık onun emrinde olmadığını söyler. Domenico adamın onunla beraber olursa bunu ensest bir ilişki olduğunu sanarak yapacağını söylerek vazcaydırmaya çalışır ama kızımız adam beni başka biri olarak da olsa en azından sevdiğini söyler. Adamımız o anda kızın şoku üzerine dizleri üzerine çöker ve elbisesinin eteğini öper. Onunla gelmesi için yalvarır ve onu sevdiğini söyler.

Kızın onca zamandır onu sevmediğini sanıyordur. Ne yapsa hep önüne bir duvar örmüştür. Evleneceği kızı seçmesini kıskanıp, kıskanmayacağını görmek için istemiştir. Hatta evlenmeyi düşündüğü kadın olduğunu söyler. Babası belli olmadığı için bir Dük'e onun kızı olduğunu söyleyecek, adamda gücüne itiraz etmeyeceği için onunla evlenmesine bir engel kalmayacağına dair planları vardır. Kızımız şaşa kalmıştır ve oda oğlumuzun itelemesiyle sevgisini açıklar. Derken orduyla kaleyi almaya dönerler. Kale alındığı gün ise kızımız daha Domenico'nun iyi olup olmadığını göremeden hazırlanıp karşısına çıkması emrine uyarak hazırlanır. Kız kiliseye götürülür ve evleneceğini anlar sonunda. Adam kendinden o kadar emin! Bir ara evlenmeyeceğini sanarak güzelce bir bozguna uğruyor, oh olsun. Sonrasında da başpiskoposu tehdit ederek İtalyanın yarısının gözü önünde büyük bir düğün yaparlar. Hikaye ise kızımızın bir sonraki sene olan doğumunda Domenico'ya bir erkek dünyaya getirmesiyle sona erer.

Hikayenin başıda bu doğum sahnesiyle başlamıştı, sonunda ise tekrar oraya dönmek, sudan çıkmış balık etkisi yarattı bende. :) Evet, hikaye böyleyken böyle oldu. Ben hikayede aşk namına bir şey bulamadım. Aksine bol entrika, farklı bir kitap vardı karşımda. Domenico ise sevemeyeceğim bir karakter. Bir çocuk gibi her istediğini yapmaya alışkın, kibirli, cani bir yapıya sahip. Kıza çektirmediği acı kalmadı. Ama adamın romantik olası tuttuğu bir iki sahnede kitap gönlümü çelmiş olmalı ki gözümde beş üzerinden dörtlük bir kitap halinde. :)

Değerlendirme;



2 yorum:

  1. özeti okurken bile başım döndü vallahi, kimbilir aslında ne hissederim...

    YanıtlaSil
  2. Alıştım bu tarz entrikanın dibine vurmuş kitaplara sanırım, ilk defa yoğun bir hissiyatla okumadım. :D Ama gelin görün ki Stormfire'ı saçımı başımı yolarak okuduğumu dün gibi hatırlarım.

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...